Half-Life 1 | Torrent indir + HIZLI indir + Tek Link indir
Torrent | |
ISO | |
PC | |
++ | |
torrent-oyun.com | |
Mevcut | |
813.73 MB |
Resim kucultulmustur. Orjinal boyutları 790x593 dır. Buyultmek icin tıklayınız. |
Resim kucultulmustur. Orjinal boyutları 790x593 dır. Buyultmek icin tıklayınız. |
Resim kucultulmustur. Orjinal boyutları 790x593 dır. Buyultmek icin tıklayınız. |
Resim kucultulmustur. Orjinal boyutları 790x593 dır. Buyultmek icin tıklayınız. |
Resim kucultulmustur. Orjinal boyutları 790x593 dır. Buyultmek icin tıklayınız. |
Resim kucultulmustur. Orjinal boyutları 790x593 dır. Buyultmek icin tıklayınız. |
Resim kucultulmustur. Orjinal boyutları 790x593 dır. Buyultmek icin tıklayınız. |
Resim kucultulmustur. Orjinal boyutları 790x593 dır. Buyultmek icin tıklayınız. |
1998 yılında Sierra’nın üstünde iki yıl çalışıp piyasaya sürdüğü Half-Life, o yıllarda henüz pek canlanamayan oyun dünyasında bir devrim niteliğindeydi. Grafikleri, yapay zekası ve konusuyla o yılların gözde oyunlarını bile geride bıraktırmıştı. Oyun dergileri ve benzeri yayın organlarınca yılın oyunu seçilmiş, sayısız ödül ve birincilik almıştı. Yakaladığı bu başarının üstüne Sierra, aynı konuyu farklı bir açıdan anlatan, Opposing Force adında benzer bir oyun çıkardı. Bu oyunla Half-Life hala birincilik koltuğunu kaptırmamakta ısrarlıydı. Ardından Blue Shift adında bir oyun daha yapıldı. Aynı zamanda Half-Life için, gerek tek kişilik, gerekse çok oyuncu desteği sunan modlar yapıldı. Half-Life için yapılan bu modlar yüzlerce oldu. Belki farkında değiliz; ama tüm dünyada en çok oynanan multiplayer oyun unvanına sahip Counter Strike‘da bir Half-Life eklentisi idi.
Gordon Freeman, her zamanki gibi sabah kakmış, teleferiğe binip işine doğru yola koyulmuştu. Etrafı seyrederken, güvenlik önlemlerinden bahseden ve “Black Mesa’ya hoş geldiniz” diye başlayan sesi dinliyordu. Black Mesa, bir çöl üzerine kurulmuş ve oldukça gizli araştırmalar yapan dev bir araştırma laboratuarıydı. Freeman ise burada işe başlayalı fazla bir süre olmamış, henüz güvenlik önlemlerine pek alışamamıştı. Teleferik durduğunda güvenlik görevlisi kapıyı açtı. İçeri girdikten sonra etraftaki arkadaşlarıyla selamlaşıp soyunma odasından koruyucu elbisesini giydi. Test odasına doğru giderken daha önce hiç görmediği, elinde çanta olan takım elbiseli birinin, odada bir doktorla tartıştığını gördü. İçinde kötü bir his vardı. Test laboratuarının önünde bir panelin kırılmasıyla bu his giderek çoğalmıştı. Test odasına girmeden önce son talimatları da aldı. Görevi radyoaktif ışına kristali vermekti. Fakat bir şeyler yolunda gitmedi. Etraf yıkılmaya başlarken, çığlık sesleri kulakları yırtıyordu. Garip ve rengarenk ışıklar dalgalanıyor, gözlerini açtığında kendini sanki başka bir dünyada gibi hissediyordu. Sonunda her şey sustuğunda olanlara bir anlam verememişti. Her yer yıkılmış, insanların çoğu ölmüştü. Sanki bir kabustu bu olanlar. Freeman olanları öğrenmeye çalışırken, başka bir dünyadan gelen yaratıklar Black Mesa’nın her yerine dağılmıştı. Tek amacı bu cehennemden sağ çıkabilmekti. Daha da kötüsü, yaratıkları kontrol altına almak için gelen ve Black Mesa’dan hiçbir canlının sağ çıkmaması konusunda emir almış tam teçhizatlı askerlerle uğraşmak zorundaydı.
Half-Life’da geliştirilmiş Quake 2 grafik motoru kullanılmıştı. Detaylı yüzey kaplamaları, çizimleri ve karakterlerdeki poligon sayısı olarak o dönemin pek çok oyundan daha iyi grafiklere sahipti. Su ve ışık efektlerinden tutun da, patlama ve parlama gösterilerine kadar pek çok detay gerçekçi bir şekilde uygulanmıştı. Silahların ve karakterlerin hareketleri, animasyonları gerçekten de etkileyici düzeyde idi. Çok düşük sistemlerde bile sorunsuz çalışan grafik motoru çok az sorun içeriyordu.
Genelde oyunlarda müzikler ve ses efektleri birlikte duyulduğundan zamanla ne duyduğunuz ses efektlerinden bir şey anlarsınız, ne de müziklerden zevk alırsınız. Fakat Half-Life’da böyle bir sorun söz konusu değil. Çoğunlukla oyun içi seslerle birliktesiniz. Fakat önemli bir yere geldiğinizde başlayan müzikler o andaki heyecanı katlıyor. Oyun içerisindeki müzikleri duymak istiyorsanız, oyunu orijinal CD’sinden çalıştırmalısınız. Ses efektleri de küçümsenecek türde değil; farklı zeminlerde çıkan farklı ayak sesleri, yaratıkların çığlıkları, askerlerin telsiz cızırtıları, silah sesleri ve bazı yerlerde seslerin yankı yapması gibi detaylar unutulmamış. Hele ki koruyucu elbiseyi ilk giydiğimizde duyacağınız, oyun boyunca bize yardım etmeye ve bilgilendirmeye çalışan arka plandan gelen tiz ses büyüleyici bir atmosfer yaratıyor. Derin bir uçurumdan aşağı baktığınızda rüzgarın sesini bile duymanız mümkün.
Aslında Half-Life’ı bu kadar popüler yapan grafikleri ya da müzikleri değildi. Grafik ve seslerinde etkisi küçümsenecek türde değil. Fakat daha önemlisi konuyu sunuş tarzı ve insanı içine çeken atmosferiydi. Hiçbir ara demoya yer verilmemişti. Oyunun hikayesini başından sonuna kadar kendiniz oynayarak öğreniyorsunuz. Bir bakıma, anlam veremediğiniz olaylar karşısında hayal gücünüzü kullanarak hikayeyi anlamaya çalışıyorsunuz. Adeta bir bilim kurgu filminin içerisinde başrol oyuncusu kimliğine bürünüyorsunuz. Bir de bu film içerisinde sizin oynamadığınız ya da sadece seyretmekle yetindiğiniz sahnelerde var. Sık sık karşılaşacağınız bu sahnelerde, bazen senaryo anlatırken bazen de korku ve paniğe kapılmanıza neden olabiliyor. Örneğin, bir çıkış kapısının önüne geliyoruz, camekân içerisinde kapıyı açan bir bölüm var ve içeride de bir güvenlik görevlisi. Dış tarafta ise güvenlik görevlisine kapıyı açması ve arkasına dikkat etmesi için bağıran bir doktor. Güvenlik görevlisi söylenenleri duymuyor, arkasından bir çift el onu deliğe doğru çekiyor ve bir süre sonra delikten adamın parçaları dökülmeye başlıyor. Korku ve paniğe kapılan doktor çığlıklar içinde koşmaya başlıyor. Dikkatsiz bir şekilde koşarken, patlayıcı lazere basıyor ve sonunu hazırlıyor. Başka bir örnek verirsek: Bir asansörün önüne gelip çağırma düğmesine basıyoruz. Ancak, asansör bulunduğumuz katta durmayarak hızla düşmeye başlıyor. İçindeki insanlarsa çığlıklar içerisinde, gürültüyle yere çakılan asansörde ölüyorlar. İçinizde keşke düğmeye basmasaydım diye geçiriyorsunuz. Daha bunlar gibi sayısız sahne oyunu bir film setine çeviriyor.
Half-Life çıktığı zaman var olan FPS oyunlarıyla kıyasladığımızda, tür olarak FPS demek büyük bir haksızlık olurdu. Bildiğimiz FPS türü oyunlarda elimize silahı aldığımız gibi önümüze çıkanı yok etmemiz gerekiyordu. Halbuki Half-Life’da düşmanlarınızın yanı sıra sizi koruyan güvenlik görevlileri, sağlığınızı iyileştiren doktorlar ya da bilim adamları da var. Hatta bazılarının ölümü oyunda ilerlemenizi imkansız hale getiriyor. Güvenlik görevlileri korkusuzca sizinle savaşırken, bilim adamları savunmasız olduklarından korkup kaçabiliyorlar da. Bir de o yılların FPS anlayışında bölüm bulmacaları, “kırmızı anahtarı bulup kırmızı kapıyı aç”, ya da “tüm silahlarını kullanıp büyük yaratığı öldür” mantığından öteye gidemiyordu. Half-Life’da ise “oksijeni ve yakıtı aç, pompayı çalıştır ve roketi test edip yaratığı öldür” gibi daha zekice hazırlanmış, sıradan FPS’lerde rastlayamayacağınız bölümler mevcut.
Yapay zeka konusunda pek ileri gidemeyen oyun sektörüne Half-Life’la taze kan gelmişti. Sonuçta kafa emen bir yaratığın yapabileceği en iyi hareket kafanıza sıçramak olacaktır. Ancak, tam donanımlı bir askerin hareketleri göz önüne alındığında, elindeki silahın tetiğine basılı tutarak üstünüze intihar saldırısı düzenlemesini bekleyemezsiniz. Askerler böyle yapmaz. Telsiz kullanarak haberleşir, doğrudan temasa girmekten kaçınır, kurşununu tasarruflu harcar, kurşunu bittiğinde ya da yara aldığında geri çekilmesini bilir, saklanmayı ve manevra yapmayı iyi bilir, uygun anı yakaladığında etrafınızı sarar ve saldırır. İşte Half-Life’daki askerlerle ilk karşılaştığınızda göreceğiniz yapay zeka günümüzde pek çok oyuna ilham kaynağı olmuştur.
Half-Life hakkında o kadar çok şey yazıldı, söylendi ki oyunlarla ilgilenip de hala ismini duymayan ya da oynamayan varsa çok şey kaçırmış demektir. Üstünden yıllar geçmesine rağmen hala ilk günkü gibi ayakta duruyor ve kesinlikle tozlu rafları hak etmiyor. Bence günümüzün teknoloji zengini oyunlarından sıkıldığınız her an kurup yeniden oynamanız gereken bir oyun. Kaç kere bitirmiş olursanız olun, yine de zevkle oynayacağınız ve her oynayışınızda da başka bir esrarını çözebileceğiniz nadir oyunlardan biri.
Minimum Sistem Gereksinimleri;İşlemci: Pentium 133 MHz
RAM: 24 MB
OS: Windows 95/98/NT4/XP/Vista/7
HDD: 400 MB
http://hotfile.com/dl/135476966/bff56b3/TO.191111.1.a13.rar.html
http://ul.to/tqey95b6
http://www.wupload.com/file/252687885
http://www.filejungle.com/f/hQkdjG/TO.191111.1.a13.rar